top of page

Bir Kadın İntiharının Öncesi ve Sonrası: Türkân Hanım’ın Ölümü



Beyza ERTEM





Yapı Kredi Yayınları tarafından birçok kitabı yayımlanan Selçuk Baran’dan hem oyun hem öykü formatında bir anlatı: Türkân Hanım’ın Ölümü. Bahanur Garan Gökşen’in hazırladığı, Murat Yalçın’ın editörlüğünü yaptığı kitapta Selçuk Baran’ın Kış Yolculuğu adlı kitabının ilk öyküsü olan “Türkân Hanım’ın Ölümü” ve bu öyküden yola çıkarak yazdığı üç perdelik oyunu “Türkân Hanım” bir arada bulunuyor. Şubat 2020’de ilk baskısı yapılan kitap, okurunu, bir yapbozu tamamlamaya davet ediyor.



Ölümünün ardından Galapera Sanatevi tarafından adına bir öykü ödülü de düzenlenen Baran’ın “Türkân Hanım” adlı oyunu, Ankara Devlet Tiyatrosu Şinasi Sahnesi’nde 1990-91 sezonunda sahnelenmiş. Kış Yolculuğu adlı öykü kitabının yayım yılı ise 1984. Baran’ın “Türkân Hanım’ın Ölümü” başlıklı öyküsünü ilerleyen zamanlarda bir oyun olarak revize ettiğini görüyoruz. Bahanur Baran Gökşen, sahnelenen oyunun ‘ilk defa’ okurla buluşmasını sağlıyor. Böylece yazarın iki metni arasındaki farkları karşılaştırmalı bir şekilde keşfediyoruz.


Behçet Necatigil’e göre, “keskin, belirgin çizgilerden kaçınarak, dikkat isteyen, belirsiz yaşantı parçalarını birleştirdi” Selçuk Baran. “Türkân Hanım’ın Ölümü”, Necatigil’in bu sözünü hatırlatıyor. Çünkü yazar, öyküsünde, “Türkân Hanım’ın ölüme verdiği anlamın, ölüm’e hayatmış gibi sarılışının, ölüm olayında değil ama ölüm olgusunda sığınak ve kurtuluşu arayışının, yeryüzünde bir yabancı oluşunu unutmak için ölümü gereğince algılama çabasının gelişimini incelemek” isterken; oyununda, Türkân Hanım’ı intihara sürükleyen atmosferi yansıtmaya çalışıyor. Öykü ve oyun metinleri birlikte okunduğunda, Türkân Hanım’ın nasıl bir hayat yaşadığını anlamamızı sağlayan bilgilerin ışığıyla intiharının gölgede kalan kısımları aydınlanıyor.


Bahanur Garan Gökşen’in ön sözde belirttiği gibi, “Yazar, Türkân Hanım’ı intihara sürükleyen olayları sonradan oyunlaştırmıştır.” Selçuk Baran’ın hikâyesini anlatmak için seçtiği yöntem, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ını hatırlatıyor. Öyküde, “Ne var ki intihar, ölüm nedenlerinden (kaza, hastalık, cinayet gibi) ancak bir tanesi sayılabileceğinden ve Türkân Hanım’ın kendi seçtiği son’a saygı duyduğumuzdan, intihar sözcüğü yerine ölüm’ü yeğ tuttuk” diyen yazar, Turgut’un Selim’in intiharını araştırma çabasına benzer bir çabaya başvuruyor ve sırasıyla, Diş Hekimi Oğuz Karan, Safiye Günel, Sait Coşkun, Macide Köker, Sermet Muhtar Zaralı, Halim Mertoğlu, Fahir Duran, Atilla ve Ertuğrul Zaralı, Altuğ Dural, Şaziye Kuşçu, Gülay Kaya isimli 12 kişiden Türkân Hanım’ın intiharı hakkındaki düşüncelerini dinliyoruz. Böylece ilaç içerek intihar eden Türkân Hanım’ın gelgitler yaşadığına, içe kapanık bir yapısı olduğuna, mutsuzluk üzerine bina edilmiş bir yaşam sürdüğüne, onu tanıyanların izlenimleri vasıtasıyla ulaşıyoruz.


Türkân Hanım’la birlikte 12 kişilik şahıs kadrosundan oluşan ve 1970’lerde geçen oyun metninde ise, yazar tarafından “Kırk üç yaşında, güzel, alımlı, kendine güvenen, çevresindekileri kolaylıkla etkileyen bir kadın” olarak tanımlanan Türkân Hanım’ın gündelik hayatı, muhatap olduğu kişiler, aşkı, evliliği, hayal kırıklıkları, hisleri okura aktarılıyor. Eşi Halim, belki de Türkân Hanım hakkındaki en vurucu cümleyi kuruyor: “Onda beni kaygı­landıran tek şey, bu ölüm... Şeyi... Tutkusu.” Türkân Hanım, öyküde intiharı gerçekleşmiş olduğu için yer almazken oyunda başkişi konumunda. Tam da bu nedenle Bahanur Garan Gökşen, kitabı hazırlarken öykü ile oyun metninin sırasını değiştirerek okura önce oyun metnini sunmuş. Böylece, Türkân Hanım’ın yaşamını ve ölümünü kronolojik bir sırayla takip edebiliyoruz. Oyunun hikâyeden önemli bir farkı ise, ön sözde de belirtildiği gibi, Türkân Hanım’ın bir hançerle intihar etmesi. Eşi Halim, Türkân Hanım’a, Mösyö Marceaux tarafından bulunan ve “bilmem hangi dükün falancayı öldürdüğü hançermiş” olarak tanımladığı hançeri isteyip istemediğini sorduğunda Türkân Hanım şöyle cevap veriyor: “İsterim. Koleksiyonumda bir silah bulunmasını hep istemişimdir. Bir sürü pistol falan önerdiler ama hiçbiri çalışmıyordu. Bir hançer her zaman fonksiyoneldir. Öyle değil mi? Evet canım, hançeri istiyorum.” Sanat dünyasında sıklıkla karşımıza çıkan klasikleşmiş ‘hançer’ figürü, Türkân Hanım’ın hikâyesinde de böylece kendisine yer bulmuş.


Ayrıca yazar, öyküsünü “bitmemiş” bir öykü olarak, intiharı araştırma girişimini ise “sonuçsuz” bir girişim olarak tanımlamakta. Öykü metni ile oyun metni arasında, öykünün yayımlanma tarihi ve oyunun sahnelenme tarihini esas alarak kaba bir hesapla 16 yıl olduğunu kabul edersek, Baran’ın “bitmemiş” öyküsünü farklı bir türde de olsa devam ettirmek istediğini söyleyebiliriz. Sahnelendikten 30 yıl sonra okurla buluşan oyun metni hem Baran’ın hem Türkân Hanım’ın hikâyesini devam ettiriyor.


“Türkân Hanım’ın Ölümü”, bir ölümün arka planında kalanlarla ardında bıraktıklarını birleştiriyor, tıpkı bir yapbozun eksik parçasını yerine oturtur gibi.

Türkân Hanım’ın Ölümü

Yapı Kredi Yayınları

Selçuk Baran

Haz. Bahanur Garan Gökşen

s. 104

14 TL

bottom of page