top of page

Düzenin Tanrısallığı Üzerine "Denizde Kar Fırtınası"-William Turner



Gülşah YILDIRIM








‘’…yolu olmayan ormanlarda mutluluk vardır,

yalnız yürünen deniz kıyısında sevinç,

topluluklar vardır kimsenin zorla girmediği derin denizlerde

ve sesinde de müzik.

insanı daha az seviyorum diyemem

ama doğayı daha fazla.’’ - Lord Byron


İngiliz romantik ressam William Turner, 1775’te Londra’da dünyaya geldi. Henüz 14 yaşında kraliyet akademisinde eğitim alabilecek kadar üstün bir dehaya sahipti. Aynı zamanda dinamik, hırçın ve meraklı biriydi. 15 yaşındayken kraliyet akademisinde ilk eserini sergileme imkânı yakaladı. Hayatı boyunca otuz bine yakın yağlı ve sulu boya eser üretti. Sağlığına pek önem vermeden yaşamını sürdü. 1851 yılında Londra’da koleradan hayatını kaybetti. Bu yazının odağında William Turner’ın 1842’de yapmış olduğu ‘’Denizde Kar Fırtınası’’ adlı eseri yer alıyor.


Bu eser Turner’ın sadece tahayyülünde vücuda gelip de fırçasında vücut bulmuş bir eser değil. Ressam bu eseri yapabilmek için kendisini kötü hava koşullarında iskeledeki bir direğe bağlatmış ve orada saatlerce fırtına ile baş başa kalmıştır. Resme ilk baktığımızda bir ayrıntı fark etmek oldukça zordur. Yuvarlak fırça darbeleriyle gösterilen fırtına, insan yapımı bir gemiyi yutmak üzeredir. Sadece gemiyi değil bütün ayrıntıları neredeyse yutmuştur. Burada seyirci dışarıdan bir göz değil, fırtınanın içerisinde yer alan bir oyuncudur. Resme baktığımızda fırtınanın hırçınlaştırdığı dalgalardan sıçrayan su tenimize bir acı veriyor gibi. O sarsıntıda ne yapacağımızı bilemiyoruz. Belki de tutunacak bir şeyler arıyoruz ama nafile! Turner, doğanın karşısında hiçbir şey yapamayacağımızı göstermek istiyor adeta. İnsanoğlunun doğa karşısındaki hükümsüz ve aciz duruşu… Bir girdap gibi bizi içerisine sürüklüyor ve bir şimşek çakıyor. Bütün bu fiziksel kudret yetmezmiş gibi bize tanrının sesini de duyurmak istiyor. Resmin her yerinde bu cesur felaketin yansımasını görüyoruz ve ondan kaçamıyoruz. Yukarıya yükselen alev ve dumanın yansımasını suda görüyoruz. Etrafımız bu fırtına ile sarılmış durumda. Gerçekten de yüce ve ürkütücü bir his vermeyi başaran ressam bize tanrıyı unutturmuyor. Resmine yüce bir kavrayışla bakmamız gerektiğini hatırlatıyor. Büyük bir Turner hayranı ve sanat eleştirmeni olan John Ruskin, Turner için ‘’Onun resimleri aracılığıyla dünya yeni biçimlerde görülebilir.’’ der.1 Tabiat denince aklımıza ilk gelen hiçbir zaman kötülük olmamıştır. İşte Turner bize farklı biçimlerin de olabileceğini göstermiştir.


Turner’ın ‘’Denizde Kar Fırtınası’’ eserinden iki yıl sonra yapmış olduğu ‘’Tufan Sonrası İlk Sabah’’ isimli eserinde de ayrıntıları içine sürükleyip yutan bir erime görürüz. Bir girdapta helak olmuşluğun resmini yapar. Ressam, bu hadiseleri o anları ile beraber vermeyip olayların öncesi ve sonrasını sezdirmeye çalışır. ‘’Denizde Kar Fırtınası’’ resminde bu fırtına sonrası dünyaya kalan bir perişanlık bir yok oluş aklımıza gelir.



Turner, sanayileşmenin ilk merkezi olan İngiltere’de hayatı boyunca birçok değişime şahit olmuştur. Sanayileşme doğaya müdahaleyi ve bu müdahaleler sonucunda doğadaki bozulmaları da beraberinde getirmiştir. Turner’ın tüm bu gelişmeler karşısında doğaya edilen müdahalelerden pek memnun kalmadığını söylemek, tabiatı insana karşı büyük bir güç olarak tasvir ettiği gözler önündeyken elbette mümkün. Panait Istrati, “Angel Dayı” isimli eserinde Pompei halkının vaziyetinden ‘’Tanrının harika elinden uzak kalmış şeylerin hazinliği…’’ diye söz eder. Buradaki söz Turner’ın yeni dönem algısı için de kullanılabilir. İnsan doğayı tahrip eder ve üzerine birçok felaket yaşar. Tabiatta tanrıyı unutan ve onun müdahalesinden uzaklaşan insan yine tanrının yazmış olduğu sonla veda eder düzene. Kaotik olanı önce yıkar, savurur ve yok eder; sonrasında yeni bir düzen getirir. Bununla beraber onun bu doğa olaylarını bu denli yıkıcı bir etkiyle çizmesinde tufan mitlerinin de etkisinde olduğunu söyleyebiliriz.


Bütün bu temalara tuvalindeki fırça darbeleriyle can verirken de Goethe’nin ‘’Işık ve Renk Öğretisi’’ kitabından istifade eden Turner hem romantik üslubunu hem de karakter özelliklerini resmine fazlasıyla yansıtmış bir ressamdır. Nitekim, ele aldığımız resimde gördüğümüz öfke ve hırçınlık kendi karakterinin de en belirgin iki özelliğidir. Küçük yaşlardan itibaren doğayı sadece gözlemlememiş; onu içinde, en derininde hissetmiştir.

İşlediği temaları olduğu gibi aktarmak yerine, sezdiklerini bize de sezdirme peşine düşmüştür. Zamanında onu sevenler olduğu gibi sevmeyenler de olmuştur. Dönemindeki birçok sanatçıdan oldukça farklı bir tarz benimseyen Turner, resimdeki fırtınanın ulu tanrısı olarak sonsuzluğa kavuşmuştur.


  1. Robinson, Michael, Turner (500 Görsel Eşliğinde Hayatı ve Eserleri), çev., Mustafa Kemal İz, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2016.

Comments


bottom of page