Marquis d’Istambulin
Teşrinievvel 4 - 2020
İşbu fıkrayı malûm mücerret mevkutemde neşrolunmak üzre kaleme almağa oturduğumda bizim ata yadigârı konakda şedit cereyanlar esioridü. Herkesin yüzünden düşen bin parça, Müyesser Hatun oflaya puflaya leğende halıları çiğnior, Nestor sıla izninden avdet etse de bir türlü müştemilatından çıkmior, Fitnat’da ise bir çalımlar, bir gidişler ki havasından yanına yaklaşılmior. Gören sanır ki Roma hakanı Marcus Aurelius’un zevcesi Faustina! Hayırdır inşallah deyüb şöyle bir kucağıma alub bir okşayayum dedim; öyle bir pençe atdı ki sakallarıma alimallah panter sanki mübarek; yanağıma denk gelse suratımı alaşağı edecek. Bari süt kabını doldurayum göynünü alayum dedüm, bir nebze yılışmaya çabaladım, süt kabını da devirdi. Frijidere gidüb zor zemanlar içün muhafaza itdiğüm ciğerleri çıkardım. Götürdüm önüne koydum, bir kuyruk darbesi ile hepiceğini halıya saçdı haspa!
“Hasbinallah?! Ne oluor bugün bu mahlûğa böyle?!” deyüb Müyesser Hatuna bakdığımda o da aynen Fitnat gibin kendisinden beklenmeyecek bir kinaye ilâ nazarlarını duvardaki takvime çevirdi. Onu da görsen Commudus’un hizmetkârı ve de gözdesi Marcia sanırsın; öylesine bir asalet, azamet: Lahavlevela!
Dönüp bakdım takvime. Teşrinievvel 4’te n’olmuş?! Dersaadet’den müstevlilerin çekilmesine daha iki gün var, İzmir’in istiklalini geçeli 25 gün olmuş, Repüblik’in ilanına da daha 25 gün var... Üç aylara daha girmedik bile. Miladî, Rumî sene-i devriye de yok ortalıkta; mahbubeler günü; nam-ı diğger St. Valentin’s Day taa seneye nasip olacak inşallah! Gılmanların nümayiş-i haysıyyed manifestasyonlarını da idrak etdik hadiseli bir şekilde. Dünya cins-i latifler günü 8 Mart’ı da geçdik Allahın izniyle kazasız belasız. O halde ne oluor bu arrogant kediye gene yahu?! Bu konakda hiç huzur, hiç meserret, hiç ikbal-şenlik-bahtiyarlık göremeyecek miyiz bre?!
“Biz bu evin efendisi mi eciri miyiz üleeyyyn!” deyu bir haykırdım, yer gök inledi; adeta damdan torpaklar döküldü ve de ol lahza bahça kapısı açıldı ve monden neşriyyadcı kızım Zuzu koltuğu bohçalı bir halde içeri girdi!
“Hayırdır Marquis d’Istambulin?! Şimdi de aile içi şiddet mi? Hiç yakıştıramadım vallahi!”
“A bon! Oui; violence!(*) Fekad violence uygulayan değil maruz kalan benim bu konakda Zuzu kızım!”
“İnanmıyorum size! Kim size şiddet uygulayabilir ki Marquis?! Şu Allahın sabisi kedicik mi? Yoksa şu garibim Müyesser Hatun mu?!”
“Her ikisi de desem!”
“Yine de inanmam! Ya da yapmışsınızdır bir şeyler… İnsanı zıvanadan çıkaracak, çıldırtacak bir şeyler… Siz erkekler yok musunuz?!”
“Bu kocamış ihtiyarın erkekliğinden ne ziyan gelir hanım kızım; biz unumuzu elemiş eleğimizi asmışız bir kere; bizden geçmiş; hemi o koltuğunun altındaki bohçalarda ne var öyle?!”
“Ayol bohça demeyin lütfen Marquis; hiç ağzınıza yakışmıyor; köylüler gibi… 4 Ekim’i unutmamı beklemezdiniz benden değil mi?!”
“Teşrinievvel 4 mü?! Lakin benim doğum tarihime daha var hanım kızım! Bayram seyran da değil! Manalı bir gün hiç değil! O halde nedir bu Teşrinievvel 4 tevatürü; lutfeder izah eder misiniz?!”
“Ayyy Marquis siz iyice çaptan düştünüz! Tabii bu evde isyan da çıkar kavga da cinayet de! İnsan 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma gününü nasıl unutur?!”
“Lailaheillallah! Bir de bu çıkdı şimdi başımıza öyle mi! Ehibba-yı hayvandan mütevellit ahalide galeyan… Veyl ki ne veyl!”
“Bakın şu sözlere! Hiç ağzınıza yakışıyor mu Marquis! Gören de sizi barbaric Ottoman erkeği sanıcak! Yoksa Fitnat’a hediye de mi almadınız?!”
“Ne hediyesi kızım, Allahın mahlûğu ne anlasın hediyeden?!”
“Biliyor musunuz Marquis; bazen kitaplarınızın neden satmadığını o kadar iyi anlıyorum ki?!”
“Nedenmiş? Ehibba-yı Hayvan Eyyamını unuttum diye mi?!”
“Ev-vet! Bu ve daha niceleri! Siz eminim Dünya Kadınlar Günü’nde de hamur açmıyor, ev işi görmüyorsunuzdur?!”
“Hamur mu?! Ev işi mi?! Ne hamuru kızım?! Ben hamurdan ne anlarım; ben muharririm! Hemi de Marquis! Başka bir iş gelmez elimden!”
“Kendinizi yenilemelisiniz Marquis?! Günümüzde yazarlık böyle yürümez. Değişmelisiniz! Biraz incelmelisiniz!”
“Nasıl?! Hamur açmaya başlayarak mı?”
“Mesela!”
“Bırak şimdi hanım kızım bu hezeyanları da sen Fitnat’a ne getirdin söyle bir bakayım?!”
“Ay n’olucak işte, vegan mamalar, Katmandu’dan tasma, Sharm El Sheyk’ten tuvalet kumu, Miami’den kedi şampuanı falan filan…”
“Kızım bu nedret devrinde bu kadar mesarif bir kediye çok değil mi?!”
“İşte sorun bu! Kitaplarınız da bu yüzden satmıyor Marquis! Siz çünki diğer canlıların haklarını teslim etmek istemiyorsunuz! Eski kafalısınız! Hem ayrıca...”
“Ayrıca???”
“Bu kız size âşık anlamıyor musunuz?!”
“Tövbe estağfurullah! O nasıl lakırdı öyle?! Hiç bir kedi de bir âdeme âşık ola?! Hemi ben modacı Karl Lagerfeld miyim ki kedilerle aşk yaşayayım?! Tövbe tövbe! Daha da neler?! Fesupanallah!”
“Fekad olmuş işte! Bakışlarından anlamıyor musunuz? Ahh siz erkekler! Kalp kırmakta üstünüze yok! Zaten benim de kalbimi çok kırdınız. Fitnat’ın özel günü olmasa asla kapınızı çalmazdım.”
“Senin kalbini ne diye kırmışım hanım kızım?!”
“Siz benle alay ettiniz! Beni çok üzdünüz!”
“Nasıl oldu bu yahu?! Ben seni en son bir hafta önce gördüm. O gün de mesut-bahtiyar hatta havalara uçarak veda edüb gitdin buradan.”
“Mutlu gittim. Çünkü işletildiğimi bilmiyordum.”
“Ne işletmesi kızım?!”
“Sümer edebiyatı diye bana Ahmet Rasim Efendi’nin Osmanlıca güftelerini verdiniz. Bankacıların mütercimine götürdüm tercüme için. Adamcağız az kalsın gülmekten katılıyor idi. Rez-zil oldum bütün entelijansiyaya…”
“Haaa şu mesele… Sun Tzu basan entelijansiyaya rezil oldun öyle mi?”
“Evet. Onlara.”
“Peki onlar Çince biliorlar mıymış hanım kızım? Onu da sordun mu bi zahmet?”
“Bakın bunu sormadım işte.”
“Bir de Latince neşrediorlar devamlı değil mi?”
“Evet. Hem de neredeyse Türkçe’den çok.”
“Neşriyyad müdürlerine sordun mu siz Latince bilior musunuz deyu?”
“Sormadım tabii. Çünkü zaten bilmiyorlardır. İtalya’da bile Latince bilen kalmadı. Onlar mı bilsin?! Malûmunuz Latince ölü dil artık.”
“Tek kelime bilmedikleri ölü dilde neşriyyad eyleyüb duruorlar, sen de onlara rezil oluorsun öyle mi?”
“Ayy içimi ferahlattınız Marquis. Onlar benden de beter di mi?!”
“Maalesef!”
“Ama yine de Fitnat’a böyle davranmamalısınız.”
“Ne yaptım ki ben ona?!”
“O size âşık Marquis anlamior musunuz?”
“Cornelia da Caesar’a âşıktı hanım kızım, Servillia da hatta… Tiberius yaşlı Julia’ya, Caligula Drussila’ya, Claudius Agrippina’ya, Marcus Aurelius Faustina’ya, Commodus Marcia’ya… Hangisinin efendisinin önündeki süt kâsesini devirdiği görüldü?!”
“Günümüzde aşklar farklı Marquis d’Istambulin. Kadın-erkek eşitliği var.”
“Tövbe estağfurullah! Buna itiraz eden mi var?! Lakin benim aşk defterini 30’uma gelmeden evvel kaybettiğim biricik mahbubemle birlikte kapattığımı biliorsun Zuzu kızım. Benim aşkım artıkın makberde. Cenab-ı Hak şahid Fitnat’a muhabbetim kerimeme olan muhabbetim gibidir…”
“Hımm işte bu evdeki sorun da bu! işte”
“Bu sorun morun değil hanım kızım biz Fitnat’la bunun üstesinden geliriz. Sen onu dert etme.”
“Tamam dert etmeyeyim de… Demin anlattığınız şu aşklar… Cornelia, Servilia, Julia, Drussila, Agrippina, Faustina, Marcia…”
“Ne olmuş onlara?!”
“Düşündüm de süper iş yapar. Hem Nuh Nebi’den, hem Latince, hem ölü dil, hem aşk, hem iktidar, hem ihanet, hem nefret… Her bişi var!”
“Evet, hatta daha da fazlası…”
“Diyorum ki mesela Roma’nın aşk tarihçesini yazsanız şöyle bir… Wallahi yıkarız listeleri Bab-ı Âli’yi alaşağı ederiz…”
“Yine bankacılarla güleşeceğiz yani??..”
“Ev-vet!”
“Fekad benim Latincem pek ileri değildir hanım kızım.”
“Ziyanı yok Markican; anladığım kadarıyla bu piyasada zaten hiç kimsenin hiçbir şeyi ileri değil. O yüzden de herkes mutlu. Yani işin zevki orada…”
“Fekad ben vakıf olmadığım bir lisanda eser telif edemem hanım kızım.”
“Yani yine beni, kalbimi kırıp öyle göndereceksiniz buradan…”
“Fitnat’la olan imkânsız aşkımızı yazsam sana hanım kızım???… Hiç değilse onla aynı dili konuşabiloruz...”
“Ahhh! Siz bir dâhisiniz Marquis! Bu harika bir fikir! Arrogant bir kedi ile bir eski zaman aristokratının imkânsız aşkı… Süperrrr bir fikir bu…”
“Öyleyse mutabıkız…”
“Ev-vet. Lakin istirham ediyorum: Hikâyenin adı Ehibba-yı Hayvan Eyyamı filan olmasın!”
“D’accord!”(**)
“D’accord… Je t’aime Marquis…Moi aussi, Je t’aime beaucoup Marquis d’Istambulin…”(***)
(*) “A bon! Oui; violence! (fr.) İyi! Evet; şiddet!
(**)“D’accord!” (fr.) Tamam
(***)“D’accord… Je t’aime Marquis…Moi aussi, Je t’aime beaucoup Marquis d’Istambulin…” (fr.) Tamam… Sizi seviyorum Marquis… Ben de sizi çok seviyorum Marquis d’Istambulin.
Comments