Beyza ERTEM
Metin YETKİN
Barında edebe aykırı davranan kişileri “Lütfen buradan siktiğ olup gider misiniz rica etsem?” diye hemen kovarmış. İtiraz ederlerse örtüyü çekip dağıtırmış masayı. Elinde her daim bir kitap olurmuş hem okurmuş hem de içermiş. En çok “An” şiirini okurmuş...
Uzağa değil, usta
Öteye hep öteye gitti;
Yalnızlığı ondandır.
11 Haziran 1923’te Ankara’da dünyaya geldi Halit Özdemir Arun, nam-ı diğer Özdemir Asaf. Galatasaray Lisesi’nden Kabataş Erkek Lisesi’ne geçiş yaptı, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandı. Fakat buradaki eğitimini iki sene sürdürebildi. Daha sonra iktisat ve gazetecilik bölümlerine de kayıt oldu, onları da tamamlayamadı. Şair olacağından, “Özdemir Asaf” olacağından habersiz bir şekilde il il sigorta prodüktörü olarak dolaştı. İki kez evlendi, ikinci evliliğinden üç oğlu dünyaya geldi.
İlk yazısı Servet-i Fünun dergisinde yayımlandı, Zaman ve Tanin gazetelerinde çevirmenlik yaptı. Yazılarında Özdemir Özden ismini kullandı, daha sonra Oktay Akbal’ın teklifiyle babasının adı olan Asaf’ı kullanmaya başladı ve ömrünün sonuna dek “Özdemir Asaf” olarak imza attı. 1951 yılında Sanat Basımevi’ni, 1955 yılında Yuvarlak Masa Yayınları’nı kurdu. Artık hem bir şair hem bir matbaacı hem de bir yayınevi sahibiydi. İlk şiir kitabı olan “Dünya Kaçtı Gözüme” burada basıldı. Matbaası ve yayınevi 1970’e dek faaliyet gösterdi.
Kendine has bir kalemdi. Yaşadığı dönemin modasına uymadı, kendince yazdı, başka bir dil kullandı. Şair, kendisini, “Çağdaş Türk Şiiri orkestrasının bir üyesi” olarak tanımlamayı yeterli gördü. Bugün, hâlâ, onu hiçbir akıma, hiçbir topluluğa dahil edemeyişimiz, bundan. Onun şiirlerinde Varoluşçuluğa kapı aralayan bir felsefe vardı. Dünyaya “o eski, o beyaz kapıdan” girdiğimize inanıyor, hepimizin aynı kapıdan girdiğini özellikle vurguluyordu. Yeniden bir olalım istedi, “o eski, o kırmızı kapıdan” çıkarken. Derdi hem bireyle hem toplumlaydı. Aforizmatik dizelerinde “birlik olma” fikri vardı.
Özdemir Asaf, Türk şiirinde müstakil bir şahsiyet olarak yorumlandı, fakat bir şair olarak kıymeti döneminden çok sonra algılandı. Yaşarken umduğu ilgiyi görmedi, zamanla yalnızlaştı. Şiirleri de yalnızdı; o, yalnızlığa bir tanım aradı. Yalnızlığıyla kucaklaştı, ona bir yuva aradı. “Ben yoksam, biliyorum, ben sende yokuz… Sen yoksan, biliyorum, sen bende yokuz… Ve de gözlerimizde bir o ışık.. ki.. O yoksa biliyorum, biz bizde yokuz.” dedi sonunda. Kullandığı “sen” dili, bir kucaklaşma çağrısıydı. Önce okuruna seslendi, sonra tüm insanlığa.
Şairin kendisi kadar şiirleri de nazikti. O, hep aşktan, umuttan, birlikten beslendi. Dikkatli okurun gözünden kaçmayacak “ironik unsurlar” vardı şiirlerinde. Gelenekle kendi şiir anlayışını birleştirdi. Asaf, Türk edebiyatına birçok şiir kitabı kazandırmasının yanında ayrıca öykü, deneme, etika türlerinde de yazılar kaleme aldı. Çeviriler yaptı. Son 10 senesini Bebek semtinde bar işleterek ve burayı edebi bir ortam haline getirmeye çalışarak geçirdi.
Şairin Son Seneleri: “Asaf’ın Yeri”
Bebek deyince insanların aklına lüks bir semt gelmekte fakat eskiden Bebek nüfusunun yarısı memur yarısı balıkçıymış. Bir öğretmen mesela, emekli maaşından biriktirerek ev alabiliyormuş. İşte Bebek’in bu naif zamanında 1970’li senelerde bir bar işletmiş Özdemir Asaf: Biblio. Antik Yunancadan gelen bu kelimenin “kâğıt, doküman, kısa kitap” gibi anlamları var, zamanla “kutsal kitap” yani “İncil” anlamına dönüşmüş. Ancak herkes oraya “Asaf’ın Yeri” dermiş. 1972’de açılan “bar-restoran” olarak geçen mekân birçok sanatçıyı ağırlamış. Girişte Asaf’ın kendi yazdığı bir şiir varmış duvarda. İçeride birçok fotoğraf, resim, şiir asılıymış. Hatta akrebi ve yelkovanı olmayan bir saat dahi varmış. Sosisi ve omleti çok meşhurmuş. Bebek’in eskilerinden Ali Süreyya Yetkin ile aralarında sıkı bir dostluk varmış, ikisi de Galatasaray’da okudukları için Yetkin ona hep “abi” diye hitap ederdi. Yetkin’in vefatından önce Özdemir Asaf’la ilgili anlattıkları oldukça ilginç. Benzer hikâyeleri Bebek’in eskilerinden duymak mümkün.
Mesela, Özdemir Asaf “r” harflerini söyleyemezmiş ve sinirli bir mizacı varmış. Barında edebe aykırı davranan kişileri “Lütfen buradan siktiğ olup gider misiniz rica etsem?” diye hemen kovarmış. İtiraz ederlerse örtüyü çekip dağıtırmış masayı. Elinde her daim bir kitap olurmuş hem okurmuş hem de içermiş. En çok “An” şiirini okurmuş:
Gülüş bir yanaşımdır bir öbür kişiye;
Birden iki kişiyi döndürür bir kişiye...
Anılarından kale yapıp sığınsa bile.
Yetmez yalnız başına bir ömür bir kişiye.
Müge Çerman’ın bloğunda aktardığına göre bu şiir masalardan birinde yazılıymış. Barın üstündeyse “Bana ıslak bir bez verin, dünyanın tozunu alayım.” mısraı yer almaktaymış. 1979 yılında akciğerlerinden rahatsızlanınca o senenin sonunda barını kapatmış Asaf.
Ardından beyninde bir tümörle yaşadığını öğrenmiş. Hastalandığında yaşadığı tedirginlik şiirlerine de yansımış. Yani Asaf ne hissettiyse şiirleri de onları hissettirmekte. Genellikle ikilik ve dörtlük şeklinde yazdığı şiirlerinde, zamanla ölümü ve kaçışı da bir tema olarak kullanmakta. Hastalığına yenik düşünce, 1981 yılının ocak ayında o eski, kırmızı kapıdan geçerek hayata gözlerini yummuş ünlü şair.
Sinirli mizacına rağmen çok sevilirmiş. Ardından söylenenlere ve yazılanlara bakıldığında, hep aynı sıfatların yinelendiğini görüyoruz: “Nazik, ağırbaşlı, naif.” Dışı sert içi yumuşak insanlardanmış. Onun gelişi bazen küçük bir şenlik havası yaratırmış Bebek’te. Kimilerinin Özdemir Abi’si, kimilerinin Özdemir Amca’sıymış. Çocukları da çok severmiş. Asaf’ın son 10 senesini geçirdiği Bebek’teki Biblio bar hakkında bugün elimizde pek az kaynak var. Oysa şairin Ben Değildim (1975) ve Çiçekleri Yemeyin (1978) kitapları bu döneminin ürünü. Biblio’nun ve Asaf’ın son 10 senesinin araştırmalara konu edilerek Türkiye okuru tarafından öğrenilmesi dileğiyle…
Bir kitap okuyordun dalgın..
İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı.
Genç bir adamı öldürdüler romanda.
Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın..
O ölen ben değildim..
Comments