top of page

“Evriting is Samting Hepınıd!”

Fatih Terim İngilizcesi ile Manita Yapmak

Dersaadet, Miladî Haziran 2020
Dersaadet, Miladî Haziran 2020

Marquis d’Istambulin

Vesâil-i İrtibat:








Diyeceksüz ki bu futbol muhabbetinin mahfil-i münevveran köşesinde ne işi var Marquis d’Istambulin?! Yoksa siz de mi avama inkıyâd edüp kitlelerin afyonu futbolun muhibbi oldunuz?!

Evropa Evropa duy sesimizi deyu keferenin stadlarını inlettiğimiz seneler idü. O vakıt Evropa Unionu henüz müflis değilidü. Hepimizde bir heves heves… Fatih Terim Evropalara gidüp o engin İngilişcesi ilâ teknik direktörlük yapior ise neden biz de yapmayalım?! Her Erasmuscu civanımızın rüyası idü Evropalara gidüp Fatih Terim İngilişcesi ila manita yapmak. Gel zeman git zeman devran döndü. Fatih Terim melmekede avdet etdi. İstim arkadan geldü. Bilahare annadık ki keramet sadece muvaffak hocamızda değilümüş. Matbuattan öğrendiğimize göre, o yıllarda fena didişen İtalya ilâ Türkiyya’nın arası düzelsin deyu yapılan sempatik bir “piar” harekâtının da bu transferde etkisi varimüş. Fatih Hoca melmekede dönünce onun hocalık yaptığı yıllarda geliştirdiği İngilişcesini buradaki matbuat önünde de tecrübe etmek fırsatımız oldu. Matbuat içtimalarında Fatih Hocamız ne de olsa bilior deyu ona İngilişçe sualler tevdi edilior ve o da seller sular gibi cevaplar verioridü. Vay be! Ne adam ama! İngilişçeyi bile tamamlamış oralarda deyüb gıpta edioridük.

“What can I do sometimes?” (!!!)

Fekad mürekkep yalamış, mektep medrese görmüş kolecli münevverlerin bu matbuat mülakatlarını takip etmeye başlaması ilâ olay ansızın çehre değiştirdi. Fatih Hoca İngilişce konuşuoidü lakin bu İngilişcenin, İngilizlerin, Amerikalıların, Kanada ve Avusturalyalıların ve hatta New Zellandalı Hobbitlerin İngilişçesi ile herhangi bir alâkası yoktu. Tamamen Fatih Hocamızın kendi icadı bir İngilişce idi konuşulan ve “What can I do sometimes!” gibi tümceler ilk başta herkesi şok edior ve fekad hadisenin encamı ortaya çıktıktan sonra gençliğin elinde eğlençe olup dalga dalga melmekede yayılioridü. Bazen hocamız hızını alamayub; “Big games is than the other games!” diyoridü ve bütün civanlar bu özgüven ve yaratıcılığa heyran; gülmekden kırılioridü. Böyle anlarda Hocamız: “Everything is something happened!” dior; o vakıt kahkahalardan camlar, çerçeveler kırılıb aşağı gelioridü.

Diyeceksüz ki bu futbol muhabbetinin mahfil-i münevveran köşesinde ne işi var Marquis d’Istambulin?! Yoksa siz de mi avama inkıyâd edüp kitlelerin afyonu futbolun muhibbi oldunuz?!

Haşa aziz karîlerim haşa! Lakin mevzu münevveran-ı melmekedi pek yakından alâkadar edior. Müsade ediniz arz edeyim.

“Bon Pour L’orient”

Geçen hafta Suadiye’deki ata yadigârı fakirhanede siyatiklerimi, lumbagolarımı tuta tuta narin begonyalarımı suluordum. “Arrogant” kedim Fitnat da mahallenin itlerine atar yapior idü aynı esnada. Derken bahçe kapısında neşriyyadcı kızım Zuzu elleri kolları poşetlerle dolu tıknefes belirdi. Vah-vah! Gitti bizim telifler gene Bağdat Avenü mağazalarına deyu şöyle bir iç geçirdim.

Zuzu kızım alış-veriş hasılatını korsan müsaderesi gibi telakki eder. Geldi mi şöyle iftiharla sağa sola yerleştirüb karşısına geçer hayran haşat temaşa eder. Bu kez öyle yapmadı. Yüzünden düşen bin parça, doğrudan yürüdü çalışma odama gitdi. Bendeniz de mecburen fıskiyeyi bırakıb peşinden gitdim. Zuzucan’da bir somurtma bir naletlik; sorma gitsin:

“Hayırdır Zuzu kızım Karadeniz’de gemilerin mi batdı?!” deyu sual eyledüm.

“Ay keşke öyle olsaydı Marquis! Çok daha beter bir iş geldi başıma!”

“Ne oldu öyle Zuzu kızım?! Anlat bir hele bakalım!”

“Ay n’olucak; bütün Cadde’ye rezzil oldum Marquis!”

“Hay Allah! Nasıl oldu bu böyle hanım kızım?!”

“Ay Marquis; inan ki bana bütün kariyerim bitti! İtibarım sıfırlandı. Ben mahvoldum!”

“Eyi de evladım; bir söyle bakalım ne oldu?! Belki bir çaresine bakarız!”

“Marquis, Louis Vuitton’dan çanta aldım ve kasada kredi kartımın bakiyesi yetersiz çıktı! Düşünebilior musunuz?! Ay yer yarılsaydı da içine girseydim. Ben böyle bir utanç hayatımda yaşamadım!”

“Yaaa, öyle mii?” dedim lakin içimden de sevindim; kim bilir o nasıl çantaydı ki kredi kartı hududunu bile aşdı geçdi. Kurtuldu bizim telifler inşallah!

“Hepsi şu lanet olası kitaplar yüzünden!” dedi ve ellerindeki poşetleri berjer koltuğuma fırlatdı.

“Kitapların nasıl bir kabahati olabilir kızım?! İyi misin sen?!” deyu sordum bu defa.

“Her türlü kabahati olabilir; çünki zaten hep onların yüzünden!”

“Nasıl yani kızım?! Burada azami yirmi tane kitap var. Yirmi kitap parasıyla kredi kartı limiti mi dolarimüş?!”

Ansızın duruldu Zuzu. Gözleri boşluklara daldı. Bilahare yüce bir azimle başını kaldırdı:

“Çeviri piyasasına girioruz Marquis! O ajans sahibi hatun bana en değerli İngilizce kitapların telif haklarını sattı. Ödemeyi de kredi kartı ile anında yaptım!”

“Hanım kızım aklın fikrin yerinde mi senin?! Sen aynı lahzada yirmi tane ecnebi kitabın telif hakkını birden mi satın aldın?!”

“Bir işe girdin mi tam gireceksin Marquis! Gününü göstereceğim piyasaya!”

“Peki bir neşriyyadcı olarak bu kitapları okudun da mı haklarını satın aldın kızım?!”

“Je vous pardonne?! Ne okuması? Kim okuyup da alıyor ki hakları?!.. Le Monde Diplomatique’de, Times Literary Supplement’de, New York Times kitap ekinde adı geçiyorsa tamamdır!”

“Fekad kızım sen neşriyyadcılığı böyle mi yapiorsun?!”

“Ya nassıl yapacaktım Marquis?! Zati herkes böyle yapıyor. Banka yayınevleri dâhil!”

“Hımms; bir an evvel sen de bankacı bir koca bulsan iyi olacak Hanım kızım!” dedim; dememle celallenmesi bir oldu!

“Ay Marquis sen de sinirlerimi bozup durma! Ben sana geldim ki kitapları okuyup bir şeyler söyleyesin; bana çevirmen filan tavsiye edesin!”

“Yani kötü dersem??!” diye sual etdim korka korka!

“Ay deme işte Marquis! Üzme beni!”

İşte aziz karîler görüldüğü üzre Fatih Terim İnglişcesi ile teknik traktörlük yapılabildiği manita bulunabildiği gibi pekâlâ neşriyyadcılık da yapılabilmektedir. Vakıa malûmaliniz arzın en ehemmiyetli tercüme kitap mezarlığı Türkiyya’dır. Frengistanda alelade bir muharrir öksürse derhal telif hakları satın alınır ve alelacele tercüme edilerek âlâ-yı vâlâ ila misak-ı milli hudutları içre neşredilir. İşbu keyfiyetde banka neşriyyadcılarının dipsiz bir kuyudan para çekior olmasının ve melmekedin edebiyatının bankacılık marifetiyle deruhte edilmesinin rolü de haliyle ziyadesiyledir. Olsun; helal-i hoş olsun; yeter ki melmeked muasır medeniyyet seviyesine vasıl olsun. Kitapçılar alafranga neşriyyadla dolsun. Ecnebi muharrirlerin öksürüklerini, tıksırıklarını ve hatta osuruklarını bile tercüme edüp neşreyleyelim; hatta kendi muharrirlerimize istiskal ve tahkir eyleyelim; Türkçe yazan edipleri hafif bir dudak bükme ile tezyif edelim. Ne de olsa “Bon pour l’orient” yaftası yapışmış bir kerre yakamıza, bir asır daha icra eylesek ne zararı var?! Her ne hal ise deyu düşünüb kaderime razı oldum:

“Pekala hanım kızım bunları okur birer rapor yazarım haklarında; sana birer mütercim de tavsıyye ederim!”

“Ay millemerci Marquis şimdi biraz rahatlattınız beni!”

“Şeyy hanım kızım bir de sualim olucaktı size!”

“Buyrun Marquis!”

“Şeyy; şu bizim son çıkan kitabın telifi iki sene oldu ödenmedi. Gelecek ay lumbagolarım için fizik tedaviye başlayacaktım da düşündüm ki…”

“Ay siz benim“sitüasyon difisil(*)’imden istifade mi etmek istiorsunuz Marquis?! Hiç yakıştıramadım size! Bunca yıllık yayıncınızın bu zor gününde paradan söz açmanız çok çok ayıp!”

“Fekad evladım yirmi tane ecnebi kitabın haklarını aynı lahzada nakit tevdiatla almışsınız.”

“Ayy o iş orada bitti Marquis! Lütfen bunu bir daha hatırlatmayın bana!”

“Ahh zoo,” dedüm ağzımın içinde terennümle; deja vü yaşadım ve İmparatore Fatih Terim Hoca geldi aklıma!

Adeta bir nevi; “Everything is something happened!”

(*) Sitüasyon difisil (Fr.) Zor durum.

bottom of page