top of page

İstanbul’da Şair Olmak ya da Şiirin Transparan Hâli


Turgut TOYGAR






Tüm kalıpların kırılıp yeni kalıpların oluşturulmaya çalışıldığı, yeni kuralların konmaya başladığı, kavramların içini boşaltılıp yeniden yazıldığı, demografik, kültürel ve sosyal yapının yeniden oluşturulmaya çalışıldığı bu dönemde, içinde devindiğimiz bu belirsizlik ve kaos ortamında, yeni dengeler kurulurken dert edinilenleri şiirsel formlarla anlatmaya çalışmanın zorluğu da aşikardır.


Günümüz şiiri üzerine yapılacak tartışmalar biçim içerik, imgesel yapının ya da anlatımın yeterliliği üzerine olmaktan öteye geçemeyecektir. Geçmişteki dilsel yapının geçen zaman içerisinde değişmesi, belli isimlerin benzer sorunlar üzerine farklı anlatım tekniklerini deneyimlemesi, geçmişte tabu olan birçok şeyi şiirin içine yerleştirmesi önemli bir etki yaratmıştır. Geçmişte özellikle Nâzım Hikmet ve eş zamanlı olarak Orhan Veli’nin de dert edindiği dilsel sadeliğin içine yaşamda olan ama göz ardı edilen şeyleri koyması kendilerinden sonra gelenlerin önünü açmıştır.



Yukarıdaki paragrafa ek olarak; dil organik bir yapıdır. Diğer dillerle etkileşim içerisindedir, etkiler ve etkilenir. Dolayısıyla, dolaşımda olan gündelik dil de akademik dille beraber gelişir ve değişir. Dönemsel bozulma ve çürüme, doğru dilsel çalışmalarla üstesinden gelinemeyecek bir sorun değildir. Tıpkı diğer sanat disiplinlerinde olduğu gibi şiirde kendisini oluşturan şairler tarafından yeniden yazılacaktır. Geçmişin tekrarına düşmesi ya da etkisinden sıyrılıp kendi dönemini söylemesi bu anlamda şairin kişisel meselesidir. Sürekli gözünün önünde olan geçmiş, deneyimlediği gün ve kurgulamaya çalıştığı gelecek arasında yaşadığı gelgitler her ne kadar onu sıkıntıya soksa da eğer kalıcı bir şiir oluşturmak istiyorsa ve yeterince tutkulu ve kararlıysa üstesinden gelecektir.



Tüm bunlara bağlı olarak, içinde bulunduğumuz milenyumun ilk yüzyılında, özellikle İstanbul’da, bu transparan şehirde şairseniz işiniz gerçekten zordur. Tüm kalıpların kırılıp yeni kalıpların oluşturulmaya çalışıldığı, yeni kuralların konmaya başladığı, kavramların içini boşaltılıp yeniden yazıldığı, demografik, kültürel ve sosyal yapının yeniden oluşturulmaya çalışıldığı bu dönemde, içinde devindiğimiz bu belirsizlik ve kaos ortamında, yeni dengeler kurulurken dert edinilenleri şiirsel formlarla anlatmaya çalışmanın zorluğu da aşikardır. Dile pelesenk olmuş, aforizmaya dönüşmüş dizelerle karşı karşıya olup şiir yazmaya çalışmak daha da zordur.



Yukarıda kabaca değindiğim nedenlerden dolayı günümüz şairlerinin işinin bizden zor olduğu görüşündeyim. Bu anlamda, sevgili Metin Yetkin’in Matkap Dergi’de oluşturmak istediği şiir bölümünün editörlük davetini kabul edip etmemeyi çok düşündüm. Bu yazıyı

kaleme almadan önce, şiirlerini yollayan arkadaşlara nasıl bir yaklaşım göstermem gerektiği konusunda tereddütlerim vardı. Şiirleri hangi bağlamda ele almalıydım? Bireysel değerlendirme mi öne çıkmalıydı yoksa dönemsel birlikteliklerini göz önüne alarak genel bir değerlendirme mi yapmalıydım?



Bu soruların gereksizliğini fark ettiğimde ki geçmişte şiirime karşı geliştirilen “yaklaşımsızlığa” düşmemek için, zaten sözü söyleyen sorumluluğunu almıştır düşüncesiyle tek tek şiirler üzerine konuşmama kararı aldım. Buradaki amaç okuyacağınız şiirleri yazan arkadaşların kendi dilsel coğrafyalarını hangi kelimelerle oluşturdukları, kendi muskalarıyla kurdukları iletişim onlara yarattığı imgesel devinim ve dert edindiklerinin sizlere aktarımdan ibaret olmalı. Amaç ile aracın yer değiştirdiği egosantrik nitelemelerin çoğu zaman köreltici etkisi deneyimlemiş bir şair olarak, dilin şiirde kemiğe dönüşmesinin engellenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda ilk sayımızın sayfalarında okuyacağınız şiirleri yazan arkadaşlar kendi deneyimledikleriyle kendi şiirlerini oluşturmuş, oluşturacak ya da vaz geçip başka mecralara kayacaklardır. Bunun hiçbir önemi yoktur. Bu yine de her anlamda şiire bir artı olarak etki edecektir.



Hamiş: Dilde baraj oluşturup etik, estetik, ideolojik bir enerji yaratma çabası ilk anlamıyla doğrudur. Ama sonrasında önünü kestiğiniz o nehrin aktığı topraklar kurur. Barajları yıkalım. İlk selin etkisi geçici olacaktır. Sonra su akar, bu kadar.


Comments


bottom of page