top of page

Korku Yasaları


Aysu ALTUNAY




Korkmaktan korkmayı bile öğrenirken kaçınılmaz olarak korku yasalarıyla örülü bir dünyayla baş başa kalırız. Böylece korkmamız için işaret etmeleri bile yeterlidir. Çünkü işaret etmek doğrudan göstermekten daha güçlüdür.




"Korku" en kadim kavramlar arasında ve hatta diğer bazı kadim kavramların sırtını yasladığı ne büyülü ne muazzam bir sözcük… Çünkü korku en başından bu yana yani henüz bir ağaç dalına uzanan parmak uçlarında ‘tereddüt’ halindeyken bile gücünü göstermiştir. Korku, şaşaalı Tanrıların çağından bugünün kaygısızlıkla (oysa kaygısızlık ne büyük huzursuzluk!) taçlandırılmış bireysellik çağına varana kadar tüm çatlaklardan bazen oluk oluk, bazen inceden inceye sızmıştır. Ama hep sızmıştır!


Korkuyu köreltmeye yönelik tüm çabaların başka biçimlerle korkuyu beslemesi onun yeniden üretilmesine neden olurken aslında kaçınılmaz bir paradoksa dönüşmektedir. Bu paradoksun parodisi ise tüm değillemelerin ve evetlemelerin içinde ‘kendiliğindenin’ çok daha uzağına düşmesidir. Bu durum korkuya yüklenilen tanımların sonucudur. Oysa özünde korkuların biçimi yoktur. Biçimler bizim korkulara giydirdiklerimizdir. Korkuya giydirilen her kıyafetin, üzerinde eğreti dursun ya da durmasın, hizmet ettiği, göz kamaştırdığı bir yer vardır.


Bazı insanlar kendilerinin, bazılarıysa başkalarının korkularıyla beslenir. Bazen süslü püslü bazen pejmürde kıyafetlerle giyinirler korkularını. Kiminin korkusu yuvasıdır; sıcacık, korunaklı… Kiminin korkusu her şeyi yerle bir eden cesaretinde gizlidir. Ama biçimler değişir, haliyle kıyafetler de!..

‘Güç’ bu değişimin en büyük tetikleyicisi, başkahramanıdır. Gücün potansiyel varlığı bile korkuyu biçimlendirmeye, bambaşka çehrelere büründürmeye yeter. Köle-efendi ilişkisinde, efendi ne kadar güçlü olursa olsun kölenin isyan etme potansiyeli onu tahtında tırmalayan, içine bir tutam kaygı serpiştiren huzursuzluğa dönüşür. İster intikam ister kendini gerçekleştirmek için olsun kölenin efendinin yerine geçme arzusu, başkaldırıyla zaten maruz bırakıldığı korkunun güce dönüşmesine zemin hazırlayabilir. Köle-efendi ilişkisinin yer değiştirmesi gücün, dolayısıyla korkunun da yer değiştirmesidir. Güçte korku da artık yeni kıyafetleriyle çıkarlar sahneye.


Ne kadar zaman alırsa alsın güçlüyle güçsüzün yer değiştirmesi pekâlâ olasılık dâhilindedir. Güçsüz olan güce eriştiğinde veya güçlü kuvvetten düştüğünde nasıl bir yol izleyecekleri kestirilemez. Gücü kaybedenin çaresizliği, güce erişenin gaddarlığıyla harmanlanabilir. Böylece biri gücün diğeri güçsüzlüğün çılgınlığını yaşar. Ancak korku öyle ya da böyle varlığını sürdürür. Aslında korkular dizginlemek içindir. Dizginleme aracı olan korku daha etkili kılınmak için yeni ya da eski ancak hep daha güçlü biçimde yaratılır. Önce en zayıf taraflarımız bulunur ve korku onlarca farklı parçaya bölünüp insanların üzerine salınır. Korkuları geri çekip bir an için bizi rahatlatır, unuttururlar. Sonra yeniden bizi korkularla baş başa bırakırlar. Kitlenin çoğu korkuya alıştığının ve onu kanıksadığının farkında bile değildir. Onlar için korku artık herhangi bir güçle açığa çıktığında sarsıcıdır.


Korkmaktan korkmayı bile öğrenirken kaçınılmaz olarak korku yasalarıyla örülü bir dünyayla baş başa kalırız. Artık, korkmamız için işaret etmeleri bile yeterlidir. Çünkü işaret etmek doğrudan göstermekten daha güçlüdür. İşaret etmenin görünmezliği, açığa çıkarılması zorlu bir gizem içerir. Kişisel korkular her ne kadar önemli göstergeler olsa da toplumsal korkulara dönüşen yasalardır. Doğduğumuz andan itibaren binlerce beklentiyle sarmalanıp korkularla tıkış tıkış doldurulur varlığımız. Üstelik bu korkulara öylesine alışırız ki artık korkutan için ‘ideal’ birine dönüşürüz.


Korku yasalarıyla idealize edilen, tek tipleştirilen bireyleri dizginlemek, haliyle kolaylaşır. Dizginlemeyi sürekli kılmak adına kimi zaman yasalara ‘rasyonalize’ edilmiş kıyafetler giydirilir. Bunlar, basit bir akıl yürütmeyle sadece öncüllerden sonuç çıkaran akıl için ‘onaylanabilir, kabul edilebilir’ biçimlerdir. Öyle ki ‘rasyonalize ‘kıyafetler’ giydirilmiş, korku yasalarının tartışılmasına tahammül dahi edilemez. ‘Kanıksayanlar’ için bu biçim rahatlatıcıdır, umut doludur. Hatta 'rasyonalize' korku yasalarını yüceltme eğilimiyle diğerlerinin de kanıksamalarını arzu ederler. Haliyle ‘korkutanın’ bir süreliğine de olsa taşı yerinden kımıldatmasına gerek kalmaz.

Nitekim, korku yasaları girifttir. Güç ne denli yer değiştirirse değiştirsin; korku yasalarıyla uslandırılanlar körlük denizinde yıkanmaya devam ederler.

Comments


bottom of page