Suat Kutay KÜÇÜKLER
Romanlarının yanında kurmaca üzerine incelemeleri ile de dünya çapında üne sahip olan Alberto Manguel’in “Efsanevi Yaratıklar”ı, Lâle Akalın’ın çevirisiyle Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı. “Efsanevi Yaratıklar”; romanların, masalların hatta kutsal anlatıların karakterlerinin bir incelemesini sunuyor. Manguel, bu kez kelimelerinin yanında çizimlerini de okurlarıyla buluşturmuş. Yazarın tumturaklı olmaktan uzak anlatımıyla bu inceleme; Superman’den Émile’e, Faust’tan Karagöz ile Hacivat’a uzanan pek çok karaktere yeni bir perspektiften bakmamızı sağlıyor. Bu yeni perspektif, salt bir edebiyat incelemesi olmanın ötesinde kurmacanın gerçeklik ile ilişkisine eleştirel bir yaklaşımı da içeriyor.
Yazar, kitabın ön sözünde kurgu ile gerçekliğin belki de “diyalektik” olarak ifade edebileceğimiz ilişkisinden bahsediyor. Karşıtların, birbirlerini dönüştürerek var ettiği diyalektik, kurgunun gerçeklik karşısındaki durumunda kendisini hissettiriyor. Öyle ki Manguel, “Okurlar, kurmacayla yaratılan hayallerin bizim gerçek diye adlandırdığımız dünyayı yarattığını her zaman bilirler.” diyerek gerçekliğin içinden doğan kurmacanın onu hep yeni baştan yarattığını vurgulamakta. Nitekim gerçek dünyanın "gerçekliğini" bilmenin olanakları da şüpheli bulunuyor, onu yalnız "gerçek” diye adlandırıyoruz. Kurmacanın gerçek dünya üzerindeki yaratım etkinliği, birbirinden ayrı iki dünyanın varlığını, yani hayal dünyası ile gerçek dünya ayrılığını bir soru işaretine çeviriyor. Manguel’in satırları ise, gerçeklerin hayallerden kopuk sütliman dünyasını, hayallerin gerçekler üzerindeki inşaat sahasına çeviriyor. Martin Luther King’in “Bir hayalim var!” konuşmasına yahut John Lennon’un “Imagine” şarkısına, bir de bu açıdan bakmak gerek.
Kurmaca, gerçekliğin öncülü olma niteliği taşır. Gerçeklikten beslense de belki bundan daha çok, gerçekliği besler. Biliriz ki Ay’a Neil Armstrong’tan önce Jules Verne gitmiştir. “İnsan için küçük, insanlık için büyük bir adım” atılmadan 104 yıl önce “Ay’a Yolculuk” kitabını eline alanlar, kurmacanın engin sınırlarında Ay’a gitmenin heyecanını hissetmişlerdi. Üstelik Jules Verne'in bu kurmacası, uzay kapsülünün boyutlarına, biçimine ve ekipteki kişi sayısına değin gerçeğiyle pek çok benzerlik taşıyordu. Ancak kurmaca, gelecekte gerçekleşecek hayalleri içermenin yanında hayatın her anında kendisini var eden bir gerçekliğe de sahiptir. Mesela kurmaca karakterler ihtirasları, aşkları ve mücadeleleriyle hayatın içindeki yeni ihtiraslara, aşklara ve mücadelelere yelken açtırırlar ya da o yelkeni rüzgarlarıyla doldururlar. Jules Verne'in bir diğer yapıtının, “80 Günde Devri Alem”in bir seyahat sırasında ya da bir yere yetişme telâşında aklımıza düştüğü olmuştur. Alberto Manguel, “Efsanevi Yaratıklar”da hayatın içindeki bu kurmacayı da gözler önüne serer. Nice kurmacanın yaratıcısı Charles Dickens'ın ilk aşkının bir kurmaca karakter, “Kırmızı Başlıklı Kız” olduğunu bu kitapta öğreniriz. Görürüz ki Alice'in Harikalar Diyarı'ndaki maceraları, bizim gerçekler diyarındaki maceralarımızın hiç de uzağında değildir; onun öğrenme süreçlerinin, sorgulamalarının, geçirdiği dönüşümlerin hayatımızda bir karşılığı vardır. İşte bu yüzden silik bir sınırdır ancak, gerçeklik ve kurmaca arasına çekilen.
“Efsanevi Yaratıklar”ı bir “soykütük” çalışması olarak da ele alabiliriz. Nitekim yazar, kurmaca karakterlerin bir soykütüğünü çıkarmaktadır. Kurmacanın toplumsal hafızadaki yapıtaşlarının izini sürmektedir, yazarların içerisinde bulundukları tarihsel ve psikolojik dönemeçlerin onların kurgularındaki izlerini açığa çıkarmaktadır. Bilindiği üzere “soykütük” kavramı, Nietzsche ile birlikte anılmaktadır. Nietzsche, ahlaki yargıların kökenine inerek ahlak yargılarının tarihsel koşullarını açığa çıkarmıştı. İşte tam da burada, soykütüğün, “Efsanevi Yaratıklar” ile bir benzeşimini kurmak mümkün. Manguel, gerçek hayat ile kurmaca arasındaki silik sınırlarda gezinerek bir soykütük çalışmasına girişiyor. Böylece görüyoruz ki Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın kahramanı ya da anti-kahramanı Caulfield’in kız kardeşi Phoebe, kökeninde Grimm Kardeşler’in “Altı Kuğu” masalındaki küçük kız kardeşi taşıyor.
“Efsanevi Yaratıklar”, okuruna; yıllarca içselleştirdiği, bağ kurduğu kurmaca karakterlerin aslında ne kadar da hayatın içinden olduğunu hatırlatıyor. Yazarın vurguladığı gibi, “Biyoloji bize kanlı canlı varlıklardan türemiş olduğumuzu söylüyor ama içten içe biliyoruz ki biz kalem kâğıttan türeme hayaletlerin kızları ve oğullarıyız...”
Efsanevi Yaratıklar
Yapı Kredi Yayınları
Alberto Manguel
Çev. Lâle Akalın
s. 192
22 TL
Comments