top of page

Sanat Tarihinin Feminizmle Bir Araya Gelip Büyülü Bir Dünya Sunması Üzerine

Rezzan TUNÇ






Linda Nochlin’in kaleme almış olduğu “Kadınlar, Sanat ve İktidar”, ekim ayında Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. Çevirisini Süreyya Evren’in yapmış olduğu eser, Feminizm çalışmaları arasında yerini aldı.

Linda Nochlin, Vassar College’den Felsefe bölümü mezunudur. Eğitim hayatı yüksek lisans ve doktora şeklinde devam etmiştir. Doktorasını sanat tarihi üzerine yapmış olmasıyla beraber özel ilgi alanı 19. yüzyıl sanatıdır. Kendisi Feminist sanat tarihi üzerine çalışmalar yapmaya 1971 yılında “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Çıkmadı?” adlı makalesi ile başlamıştır.


“Kadınlar, Sanat ve İktidar”, yaklaşık yirmi yıllık bir birikim sonucu ortaya çıkmış olup toplamda yedi farklı başlıktan oluşmakta. Her başlık bize sanat tarihinin feminizm ile buluşmasını oldukça açık bir şekilde verirken aynı zamanda bu konunun ucunun daima açık olduğunu da belirtiyor.


Noclin kitabın giriş bölümünde okuruna şu soruyu yöneltiyor: “Neden hiç büyük kadın sanatçı çıkmadı?” Kitabın temel ekseni de bu soruya cevap vermek için kurulmuş. Noclin bu soruya cevap ararken en çok “feminist sanat tarihinden” yararlanmakla beraber bulunduğu dönemin sosyal ve siyasi olgularından da faydalandığını açıkça dile getirmiş.

Feminist sanat tarihini ise Noclin şu şekilde ele almakta: “Tüm gücünü kullandığında, feminist sanat tarihi sınır aşmacı ve egemen çevrelere karşı bir pratiktir ve disiplinin temel yasalarından çoğunu masaya yatırmaya niyetlenir.” (s. 8) Yazar bize bu eserinde masaya yatırılan olayları tersine bir kronoloji ile vermekte. Günümüzdeki güncel konuları ele alarak ve bunları anlamlandırmamızı sağlayarak bizi geçmişe götürüp olaylar üzerinde bağlantı kurmamızı sağlamaya çalışmış ve bu hususta da oldukça başarılı olmuş, diyebiliriz.


Kitabın birinci bölümü, “Kadınlar, Sanat ve İktidar” başlığını taşıyor. Yazar bu bölümde başlıkta da yer alan kadın-sanat-iktidar üçlüsünün 18. yüzyıl ve 19. yüzyıl aralığındaki tutumunu bize görsel imgelerden de yararlanarak nakletmeye çalışmış. Okudukça asıl amacının, toplumsal cinsiyet farklılığına ilişkin o dönemdeki (18-19.yüzyıl) iktidara serzenişte bulunmak olduğunu apaçık anlıyoruz. Bu eşitliği sağlamak adına ne yapabilir ya da nasıl çözüm üretebiliriz sorusuna da bir cevap vermiş Noclin: Özneyi, ideolojiye bağlı kılan her güçten ayırarak ve buna direnerek kazanmak mümkündür.


“Marisot’nun Sütanne’si: İzlenimci Resimde Çalışmanın ve Boş Zamanın İnşası” isimli ikinci bölümde, 19. yüzyılda Fransa’da başta olmak üzere birçok ülkede ortaya çıkan “sütanne” kavramını irdeliyor yazar. Bu irdeleme işlemini ise “Sütanne ve Julie” tablosu üzerinden gerçekleştirmekte. Tablo bir kadın tarafından, “çocuğu sütanne tarafından emzirilen bir kadın” tarafından resmedilmiş. Bu nedenle, o yıllarda izlenimci akıma yenilik getiren bir çalışma olduğu ortada. Önemli olan noktalardan biri de “sütanne” kavramının para karşılığı bir endüstriye dönüşümüdür. Çalışmak zorunda olan kadınlar taşra kesimden doğum yapmış kadınları para karşılığında bebeğini emzirmesi için evine alıyor. Ve bu durum zamanla o kadar çok artıyor ki devlet belli kurumlar ile olayı yönetmeye başlar duruma geliyor. Yazar da “Sütanne ve Julie” isimli tablonun bize o dönemdeki modernizm ve modernitenin, getirmiş olduğu karakteristik özelliklerin imgelerini naklettiğini anlatmak istemiş.


Kitabın üçüncü bölümü, “Kaybolmuş ve Bulunmuş Bir Kez Daha Düşmüş Kadın” olarak adlandırılmış. Yazar bölümün başında Rose Macaulan’ın romanından bir alıntıya yer vermiş: “Erkekler için kullanıldığında ‘düşmüş’ sözü nasıl ‘savaşta öldürülmüş’ anlamına geliyor da kadınlar için kullanıldığında ‘ahlakı bozuk’ anlamına geliyor” (s. 61) Eserde verilen bu ufak alıntı her şeyi karşılar niteliktedir. 19. yüzyılda kadına “düşmüş” anlamına gelen kavramlarla birlikte “fahişelik” kavramı da atfedilmiş. Yazar, görsel imgelemleri kullanarak bu kavramları açıklamış okuruna.


“Bazı Gerçekçi Kadınlar Başlıklı” dördüncü bölümde, Noclin’in ele aldığı konu 19. yüzyılda kadın sanatçıların eserlerinde “gerçekliğe” yer verme çabasıdır. Kadın sanatçılar için gündelik hayatı betimlemek çok daha kolay olmuştur. Bu gerçek dediğimiz sanat “kadınların kaygılarını” doğrudan yansıtmaktadır. Öte yandan, Noclin eserinde gerçekçilik kavramını da sınıflandırmış. (Toplumcu gerçekçilik, çağrışımcı gerçekçilik, kelimesi kelimesine veya kendinde şey gerçekçilik...) Günümüzdeki gerçekçi kadınların imgelemi, ideolojik olan varsayımları daha net anlamamızı ve onlarla yüzleşmemizi sağlar niteliktedir.

Kitabın beşinci bölümü, “Florina Stetthimer Rokoko Bozguncusu” başlığını taşıyor. Yazar bu bölümde genel olarak feminist bir ressam olan Stettheimer hakkında bize bilgi verip eserlerinde kullanmış olduğu rokoko tarzından bahsediyor. Bahsi geçen isim Stettheimer, o zamanlarda anlaşılmayan bir kadın ressamdır. Eserleri oldukça incelikli ve derin göndermelere sahip olmakla beraber kişisel göndermeler de mevcuttur. Ama eserleri ile vermek istediği ana mesaj “kapitalist toplumda sanatın konumunu” gözler önüne sermektir.

Kitabın “19. Yüzyıl Sanatında Erotisizm ve Kadın İmgelemi” başlıklı altıncı bölümünde, görüyoruz ki bugüne dek sanat yapıtlarında “erotisizm” kavramı üzerinde çok az durulmuş. Bu kavram o dönemlerde daha çok betimleyici ve psikolojik olarak ele alınmış. Öte yandan, 19. yüzyılın biraz öncesinde 19. yüzyıl tarihinde ve sonrasında kadın imajı içermeyen erotik sanat eseri yoktur. Erkek sanatçılar kadınları erotik imgelem olarak kullanabilirken kadınlar eserlerinde erkek imgelemini rahat bir şekilde kullanamamaktaydı. Çünkü kadınların erotik imgelemi ne kadar açık bir şekilde yaratılıp ortaya konulmuşsa erkek imgelemi bir o kadar tersi durumdadır.


Kitabın yedinci ve son bölümü; “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Çıkmadı?” başlığını taşımakta. Yazının başında da söylediğimiz gibi yazar için her şeyin başlangıcı bu soru üzerine kurulmuştu. Bu bölümde ise feminizmin diğer disiplinler gibi entelektüel ve ideoloji kavramları ile yüzleşmesi gerektiği açıkça sunulmuş. Peki büyük kadın sanatçılar çıkmadı mı? Elbette vardı ama o dönemlerde ne kadar araştırılıp gün yüzüne çıkarıldı ya da onlar ne kadar tanınmak istediler, bilinmez...


Linda Nochlin, çalışmasını sonlandırırken anlıyoruz ki bir soruyla başlayan macera, yazarı kadınların sorunlarına temas etmeye yönlendirmiş. Nochlin bize bunu sanat eserleri ile aktarırken aslında şunu da söylemek istiyor: Dezevantajlı olan kim olursa olsun entelektüel anlamda bunu bir mazeret olarak sunmak doğru değildir. Önemli olan, tepkisiz kalmayıp üreterek geri dönüt sağlamaktır.


“Kadınlar, Sanat ve İktidar”, kadın çalışmaları ve sanat tarihi çalışmaları literatürüne katkı sağlayacak nitelikte bir eser. Her bölümün sonundaki notlar kısmında yer alan kaynakçalar eserin uzun bir çalışma sonucu ortaya koyulduğunun göstergesi. Teorik olmasının yanında tarih ve sanat adına ilgi çekici tespitlerin yer alması, eseri merak uyandırıcı bir hale getirmiş. Kadının sanat eserlerinde daha çok yer alması ve bu tarz eserlerin çoğalmaya devam etmesi dileğiyle.




Kadınlar, Sanat ve İktidar

Linda Nochlin

YKY

184 s.

2020



Comments


Matkap'a Katıl

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

bottom of page