Müge GÜLMEZ
Kerem Görkem’in 2020 yılının sonunda Sia Yayınevi’nden çıkan Gidemeyenler adlı romanında İletişim Fakültesi doktora öğrencisi ve asistanı Aksel’in iç dünyasından hareketle bir kuşağın belirleyici özellikleriyle ve bireysel düzlemde varoluş sorunuyla hemhal olmaktayız.
Aksel 1990 doğumlu, tam bir Y Kuşağı temsilcisi. Bir türlü mutlu olamıyor, en yakın arkadaşı Damla ile kopuk bir ilişki sürdürüyor, lisans yıllarında hayran olduğu hocası ile tatminsiz bir ilişki yaşıyor ve aynı anda yapmaya çalıştığı sayısızca işten bir hayli bunalıyor. Bir yandan kendisinin de içinde bulunduğu dönemin gençlerini sorguluyor, bir yandan da akademiyi bırakıp yazar olmanın hayallerini kuruyor, fakat ne yapsa olmuyor, bir türlü tamamlanamıyor:
“Sanki ham bir meyveydim de bunca yıldır kızaramamıştım. Ehliyet de alsam, doktora da yapsam, ev kredisine de girsem olmamıştı, sanki hiç olmayacaktı.” (s. 28)
Y kuşağı üyeleri (1980-1994 yılları arasında doğanlar) genellikle interneti çok etkin kullandıkları ve internetle çok erken yaşta tanıştıkları için bazen Milenyum Kuşağı (Millennials), Eko Patlaması (Echo Boomers) ve Dijital Kuşak (Digital Generation) olarak da adlandırılır. Jain ve Viswanathan'ın (2013) iddia ettiği gibi, Y kuşağının adı, hayatlarındaki her şeyi sorguladıkları için “neden?” sorusundan (why? question) gelir. Her zaman bir sonraki adımı görmek isterler. Levickaite (2010) Y kuşağını “Peter Pan Kuşağı” olarak adlandırır çünkü bu kuşaktaki insanlar genellikle büyümek istemez ve daha uzun süre evde kalmak ister.
Sutherland ve Thompson (2003), dünyanın istikrarsız ekonomisine ve siyasi gündemine rağmen, Y Kuşağının gelecekteki yaşamlarına dair mutlu bir imaja sahip olduğunu iddia ediyor. Çeşitli kritik olaylara ve kaos getiren gelişmelere maruz kaldıklarından, yeni koşullara daha uyumludurlar ve iyi problem çözücülerdir, bundan dolayı da insanlara güvenmeleri daha zordur (Khor ve Mapunda, 2014). Pew Araştırma Merkezi'nin (2010) yürüttüğü bir araştırmaya göre, Y kuşağının yalnızca %19’u “çoğu insana güvenilebilir” fikrine katılıyor. Aksine, X kuşağı için bu oran %31 iken, İkinci Dünya Savaşı ile Soğuk Savaş arasındaki dönemde doğmuş olan nesil (Baby Boomer – 1945-1964) için %40 ve Sessiz Kuşak (Silent Generation – 1925-1945) için %37 idi. Yani güvensizliği bu neslin ortak bir sorunu olarak görebiliriz. Aksel’in erkek kardeşi Ozan ile iletişimsizliği, en yakın arkadaşı Damla ile mesafeli diyalogları ve sevgilisi Ömer ile çekingen ve güvensiz ilişkisi bu gerçekliği örnekler nitelikte. Güvensizlik sadece ilişkilerinde değil hayattaki çeşitli değerlerde ve yargılarda da kendini gösteriyor; geleceğe güvensizlik, değişime güvensizlik, koşulların iyiye evrileceğine olan güvensizlik…
Nauth (2011), Y Kuşağı üyelerinin 1995'te Oklahoma'da okul bombalanması, 2004'te Londra metrosunun bombalanması, 2008’deki küresel mali kriz, 2011'de Norveç saldırıları ve ABD'de 9/11 gibi kaos yaratan olaylara maruz kaldıklarına vurgu yapmaktadır. Karşılaşmak zorunda oldukları bu belirsizlikler zinciri nedeniyle, uzun vadeli değil, sadece kısa vadeli yaşam planları yaparlar. Aslında Aksel akademisyen olmayı istemiş ve doktora aşamasına kadar gelmiş bir genç. Ancak iş güvencesinin olmadığı, bir üniversiteye atanma kriterlerinin önceki nesle kıyasla çok daha yüksek olduğu bir dönemde önünü görememektedir.
Bir diğer önemli gerçek ise, ekonomik istikrarsızlık ve mezuniyet sonrası iş bulmanın zor olması nedeniyle Y kuşağı bireylerinin on sekiz yaş ve üzerinde olsalar bile çoğunlukla aileleriyle birlikte yaşamayı tercih etmeleri. Bazı akademisyenler Y kuşağını “Boomerang Kuşağı” olarak adlandırıyor çünkü eve dönüş çoğunlukla karşılaşılan bir olgu oluyor. (Woodruffe, 2009) Son olarak, Y kuşağı üyelerinin çoğunun borçlu olduğunun genel olarak ifade edildiğini belirtmek önemli. Aksel ile Damla’nın okul kantininde genç işsizliğinin sebepleri üzerine konuşmaları, Aksel’in erkek kardeşi, İstanbul Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi mezunu Ozan’ın yıllardır işsiz oluşu ve ablası ile yaşaması, daha sonra anneannesi ve dedesinin yanına Ankara’ya taşınması bu olguyu örnekler nitelikte. Yılmaz (2016), gençler için makul ücretli iyi iş imkanlarının olmadığını ve sosyal güvenlik sisteminin çalışan gençlerin de tamamını kapsamadığını, çünkü özellikle düşük vasıflı gençlerin kayıt dışı işlerle işgücü piyasasına girdiklerini ifade etmiştir. Bu nedenle Yılmaz'a göre, ücretli işe başlamak Türkiye'deki gençlerin çoğu için otomatik olarak ekonomik bağımsızlığa yol açmıyor. Çelik (2008), Türkiye'nin korumacı olmayan refah rejiminin gençleri finansal, manevi ve sosyal olarak aileye daha bağımlı hale getirdiğini belirtiyor. Yani aileler Türkiye'deki gençlerin en önemli gelir sağlayıcılarından biri.
Akıllı ve Çebi'ye (2010) göre Türkiye'de Y Kuşağı “Apolitik Çocuklar, Özal Çocukları ve Hamburger Çocukları” olarak adlandırılmaktadır. Y kuşağı üyelerinin apolitik tutumu çoğu zaman vurgulanan bir durumdur. “Özal Çocukları” olarak adlandırılmasının nedeni bu kuşağın 26. başbakanla karşı karşıya kalması ve Turgut Özal’ın siyaseti ve yarattığı siyasal ortamın bu kuşağın özelliklerini şekillendirmede önemli bir etkisinin olmasıdır. Romanda Aksel kendisinin de içinde bulunduğu kuşağın belirli değerlere veya inançlara bağlılık geliştiremediğinden yakınıyor:
“Hiçbir şeyden emin değiliz, hiçbir yere ait hissetmiyoruz, kendimizi eskiler gibi körü körüne bir şeylere adayamıyor ama bir taraftan da boş kalamıyoruz. Aşklarımız, adanmışlıklarımız, savunularımız, hepsi geçici ve hepimiz bal gibi de biliyoruz bunu. Yine de her seferinde en büyük aşka tutulduğumuzu ya da başımıza en acınası şeyin geldiğini düşünüyoruz, işin kötüsü; buna inanmış gibi yapıyoruz. Ne oradayız ne burada yani.” (s. 72)
Öte yandan, Türkiye'nin ayrı bir siyasi ve sosyal gündem özelliğine sahip olduğunu da unutmamakta fayda var. Türkiye Y kuşağını incelemek daha zor olabilir çünkü ülke sosyal, siyasi ve ekonomik şartlarda pek çok değişikliğe maruz kalıyor. Lüküslü'nün (2009) iddia ettiği gibi, Türkiye’li gençler için basit bir etiket olmamakla birlikte çeşitli gençlik tanımları var. Aynı zamanda teknolojik gelişmeler sayesinde Türkiye'de de bu kuşak dünyanın öbür ucundaki olaylarla ilişki kurmaya başladı ve bu koşullar gençleri daha kolay etkiler hale geldi. Romanda dünyanın çeşitli şehirlerinde yaşayan Y kuşağı temsilcilerine yapılan atıfta da belirtilmeye çalışıldığı gibi, Türkiye Y kuşağının tüm dünyadaki Y kuşağı ile oldukça fazla ortak özelliklere sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Roman varoluşçu bir bakış açısıyla sona ererken, yazarın tamamlanmışlık hissinin, insanı yaşayan bir organizma olmaktan çıkaracağına yaptığı vurgu, Sartre’ın bilincin daima bir şeyin bilinci olduğu anlatısıyla örtüşmekte. (Sartre, 2005) Yani bilinç bir nesneye yönelir ve yöneldiği o şeyi bilincin nesnesi haline getirir. Ancak bilinç karşısına getirdiği nesneyi tüketmesiyle doğruca yeni bir nesneye yönelmekte ve bu, hayat boyunca bu şekilde devam etmektedir. Bilinç nesneleri tüketilebilir şeyler olduğundan bilinç tatmine asla ulaşamamaktadır. Birini tükettiğinde yerine diğerini koyar. Çünkü bilinç ancak nesneleşince tatmin olacaktır. Yani nesne ve öznenin birliği sağlanınca. Sartre’a göre bu imkansızdır çünkü bu tanım ancak Tanrı’ya uymaktadır ve çelişkilidir. Bilincin yönelimsel olmaktan vazgeçip nesneleşeceği an ancak ölüm anı olacaktır. Ancak o zaman da bilinç var olmayacağı için tamamlanmışlık hissi hiçbir zaman tecrübe edilemeyecektir. Yani insan ölene dek herhangi bir sonda değil, sadece oluşta kalacaktır. Yazarın sıkça atıfta bulunduğu “arafta olma” halini de bu bakış açısından değerlendirmek mümkün.
“Sahiden, bir insan tamamlanabilir mi? Tamamlanırsa eğer, araf denen iki taraf arasındaki perde, kapısı olan sur, çıplak betondan çirkin bir duvara dönüşmez mi? Öyle olunca beyin, kalp ya da büyük insanlığın birlikte büyüttüğü umut da işe yaramaz olur bana kalırsa. O surun kapısı, ancak içimizdeki boşluğu aramaktan vazgeçersek yok olur. İki taraf arasındaki perde, tamamlanırsak yırtılır. Tamamlanmak öldürür bizi.” (s. 130)
Sonuç olarak bu roman, özellikle gençlerin içinde bulunduğu güvensizlik, güvencesizlik, tatminsizlik halleri ile birebir temas kurmamızı sağlarken diğer yandan da insanın hayattaki anlam arayışına kuşaklar ve varoluşçuluk ekseninden yeniden bakmasını sağlayacak bir analiz olarak da okunabilir.
KAYNAKÇA
Çebi, S., & Akıllı, Y. Ş. (2011). Türkiye’de Gençliğin İnternet Üzerinden Katılımı Özelinde Genç Siyasallığı ve Müzakereci Demokrasi. Katılımın ‘e-hali’: Gençlerin Sanal Alemi (pp. 198-232) içinde. Alternatif Bilişim.
Çelik, K. (2008). ‘My state is my father’: Youth unemploymentexperiences under the weak state welfareprovisions of Turkey. Journal of Youth Studies, 11(4), 429-444.
Görkem, K. (2020). Gidemeyenler. İstanbul: Sia.
Khor, P., & Mapunda, G. (2014). A Phenomenological Study of the Lived Experiences of the Generation X and Y Entrepreneurs. The 4th Annual International Conference on Business Strategy and Organisational Behaviour. Singapore: Biz Strategy 2014.
Levickaite, R. (2010). Generations X Y Z: How Social Networks Form the Concept of the World Without Borders the Case of Lithuania. LIMES, 3(2), 170-183.
Lüküslü, D. (2009). Türkiye'de Gençlik Miti. İstanbul: İletişim.
Nauth, K. (2011). Beinkandescent. http://www.beinkandescent.com/articles/730/millennials-and-marriage adresinden erişildi.
Pew Research Center. (2010). Millennials: A portrait of Generation Next. Washington, DC:
Author. https://www.pewresearch.org/topics/millennials/ adresinden erişildi.
Sartre, J. P. (2005). Varoluşçuluk (çev. A. Bezirci). İstanbul: Say Yayınları.
Sutherland, A., & Thompson, B. (2003). Kidfluence: The marketer's guide to understanding and reaching Generation Y--kids, tweens, and teens. New York: McGraw-Hill.
Viswanathan, V., & Jain, V. (2013). A dual-system approach to understanding “generation Y” decision making. Journal of Consumer Marketing, 30(6), 484-492.
Woodruffe, C. (2009). Generation Y. Training Journal, 31-35.
Yılmaz, V. (2016b). Youth welfare policy in Turkey in comparative perspective: a case of ‘Denied Youth Citizenship’, Southeast European and Black Sea Studies, 17(1), 41-55.
Gidemeyenler
Kerem Görkem
Sia Kitap
2020
136 s.
Comments