top of page

Yeniden ‘Konstantiniyye Oteli’!



Metin YETKİN



Zülfü Livaneli’nin ‘Konstantiniyye Oteli’ isimli ‘senfonik romanı’ yeni kapak tasarımıyla İnkılâp Kitabevi tarafından basılarak raflara tekrar ‘merhaba’ dedi. Kitabın yeni baskısında Zehra ve Emre’nin aşk öyküsü ayrı bir kısım olarak kurgulanmış. Kitapta, Gezi direnişi, kadın cinayetleri, sınıf farkı, mezhep çatışması gibi güncel konular irdelenirken Anadolu tarihinde yaşanan benzer vakalar da babacan bir ‘meddah’ tarzında ele alınmış. Roman, bu özellikleriyle aslında, coğrafyanın kader olup olmadığını tartışmakta…



Konstantiniyye Oteli, İstanbul’un göbeğinde açılan kocaman, şaşaalı bir otel. Açılış davetinde tanınmış herkes var: iş insanları, gazeteciler, mankenler, akademisyenler ve diğerleri… Öte yandan bu burjuva topluluğunun çevresinde dört dönen gariban otel çalışanlarının durumu bir tezat oluşturmakta. Romanda hem ‘sahnedeki’ tanınmış insanların hem de ‘sahnenin dışında’ kalan ezilenlerin hikâyelerine tanık oluyoruz. Sadece onların değil, onların atalarının da yaşantısına ışık tutan tarihi bir derinlik var bölümlerde. Okur; Bizans-Osmanlı-Türkiye arasında gidip gelirken aslında pek çok kültürün benzer ve farklı özelliklerini görmekte, yüz yıllardır Anadolu topraklarında yaşanan olayların ve durumların özünün aynı kalarak farklı biçimlerde tezahür ettiğini kavramakta.


Nitekim kitabın ilk bölümü, Zehra’nın başını vurup kısa süreli bir baygınlık geçirmesiyle başlıyor. Bu baygınlık esnasında Zehra, ölüler diyarı Nekropolis’ten sesler işitmekte fakat bu seslerin kimlere ait olduğu ilerleyen sayfalarda anlaşılacak. Zehra’nın sevgilisi -sonra kocası olacak- Emre ise genç bir yazar adayı. Emre, Batılı filozoflardan etkilenerek varoluş sancıları çeken, kapitalist sisteme öfke duyan biri. Yazdığı kitabı neredeyse bir başyapıt olarak görmekte fakat yayınevi editörü kitabın yayımlanamayacağına dair e-postayı gönderirken yanlışlıkla kitap hakkında olumsuz yorumlar yapan arkadaşı Hazakat Hisarlıgil’in yorumunu da gönderiyor Emre’ye. ‘HH’nin yorumunu okuyunca çılgına dönen Emre adamı takip etmeye, onun otobüste okuduğu kitapları okumaya, hatta izinsizce yaşlı adamın evine girip onu öldürme planları kurmaya başlıyor. Ancak bir gün, e-postasının yanlışlıkla Emre’ye de ulaştığını fark eden HH onunla buluşmak istiyor. Bu buluşmayla birlikte Emre, HH’den Anadolu kültürünün inceliklerini öğrenmeye başlıyor.


Esasen burada Yaşar Kemal’in romana bakış açısını anmamak elde değil. Yaşar Kemal, insanı düş ve mit yaratan bir varlık olarak tanımlar ve Anadolu’yu da destanlar ülkesi olarak ele alır. Halk kültürünün sözlü ve yazılı tüm kaynaklarından beslenir fakat var olanı yeniden yarattığını belirtir. Konstantiniyye Oteli’nde de Yaşar Kemal’in bu bakış açısı görülmektedir. Türk kültürü, Kürt kültürü, daha gerilere gidersek Roma, Bizans, Osmanlı kültürleri, farklı dinlerin, farklı inanışların kültürleriyle Prof. Dr. Onur Bilge Kula’nın tabiriyle ‘senfonik’ bir romandır Konstantiniyye Oteli.


Kitabın ön sözünde Zülfü Livaneli şehrengiz geleneğinden beslendiğini söylemektedir. Bu bağlamda roman modern bir şehrengiz olarak da görülebilir. Öte yandan kitabın hem politik hem de ironik yönleri göz ardı edilmemelidir. Pek bilinen simalar kitapta gülünç şekilde karikatürize edilmiştir. Dikkatli okur bu isimlerin kim olduğunu çıkarmakta zorluk çekmez. Satır aralarına saklanan politik analizler de geçmişten günümüze bir değişiklik olmadığını, devletin güç-iktidar üzerine kurulduğunu ve güçlü olanın her halükârda haklı çıktığını gözler önüne serer. Kitabı okuyanlar, İbn-i Haldun’un “Coğrafya kaderdir.” sözünü sıkça hatırlayacaktır. Nitekim bu cümle kitapta da geçer. Ancak benim kanaatim, Zülfü Livaneli’nin insanlarda bir bilinç oluşturmak istediği. Bu minvalde meşhur tarihçinin sözünü biraz tahrif ederek şu soruyu sormak gerekmekte: Coğrafya kader midir?

Zülfü Livaneli

Konstantiniyye Oteli

İnkılâp Kitabevi

431 s.

38 TL

bottom of page